Sayfalar

Translate

12 Ocak 2013 Cumartesi

Kar...

Saat yine gecenin bir yarısı ve bilmediğin üzere ben yine sıcak yatağımdan uzaktayım. Yavaşça pencerenin perdesini kenara çekerek dışardaki manzarayı izlemeye koyuldum. Dakikalar ilerledikçe adeta kayboluyordum kar tanelerinin arasında. Zihnimin içine kar taneleri gibi düşüyordu ; yine şehrinde bulunduğum bir gece. Hafızamdaki manzara, dışardaki manzadan pek de farklı değildi. Bir kış gecesi şehrinin bir odasında oturmuş sigaramı içerken, kar manzarasını izliyordum. Şehrin benim şehrime nazaran daha puslu ve daha yoğun kar yağışlıydı. Belkide sana çok yakın ama uzaktı sensizliğim. Gecenin bir yarısı atmıştım kendimi sokaklara... Yürüyordum ıssız gecenin ıssız sokaklarında. Gözlerim ister istemez hep alışkın olduğum manzarayı arıyordu. Pencerelerde bir ışık, sokaklarda bir kaç kişi bakınıyordum. Şehrin öyle ıssız öyle ölüydü ki siyah pencerelerin ardına bir okadar beyaz perdeler çekilmişti. Hiç kimse ne dışarıyı izliyor ne de dışarıya çıkıyordu. Belki şehrin çok alışkındı bu manzaraya belkide göremeyecek kadar kör... Bilemiyorum. Saçlarım kar tanelerinden görünmezken ben hala yürüyordum şehrinin sokaklarında. Aklımda sen vardın. Sana defalarca sormama rağmen söylememiştin semtini... Bu sebeple bilemiyordum sana mı yürüyordum , sen mi kaçıyordum. Bir anlık dürtüyle durdum ve arkama baktım. Şehrini kirleten bir leke gibiydi ayak izlerim. İzleri bir kaç saate silinecek cinayet gibiydim. Şehrin hesaba çekilmeyi bekleyen ruhsuz bir bedendi benim için. Ben ise kendi ruhumdaki seni arıyordum. Çünkü bilmiyordum hangi cesedin kemikleri ardına gizlendiğini. Aklımda yine senin sözlerin vardı. "Söyleyemem, anlamalısın. Hem ne önemi varki semtimin, burdayım ya işte. Boşver belki bir gün karşılaşırız." diyordun. Vücudum bir ölü kadar soğuk, kalbim senin şefkatin kadar atıyorken hala kirletiyordum şehrini. Elim, kolum, üstüm başım kar içindeydi. O gece senin bilmediğin bir matem vardı şehrinde. Şehrin bir maktül gibi uzanıyordu önümde, ben ise bir okadar katildim. Sen ise şehrin kadar yoktun benim için. Elim kolum buz tutmuş, acımasız bir katil gibi döndüm; bana çok çok yabancı o emanet odaya... Gözlerimden bir kaç damla yaş süzüldü ister istemez. Belkide karşımdaki binada bir yerlerdeydin. Ben bilmiyordum. Aklımda senin silüetin ve yine senin sözlerin vardı. "Hiç birşeyin garantisi yok, sana gel diyemem, git hiç diyemem. Belkide yapamayız, anlaşamayız." diyordun. Bence sen bilmiyordun; kendine açık bıraktığın o kapı ikimizi ayrı şehirlere hapsediyordu. Şimdi sankın sorma ne kendine ne de bana "Neden?" diye. Çünkü sen kendi şehrin kadar yalnız, ben kendi ayak izlerim kadar suçluyum. Ben acımasızca yargılanırken şehrinin sokaklarında, aylar sonra senin sevginden uzak aynı manzaralarda parmaklıklar ardına hepsedildim. Sen ise; azmettiriciydin sevgilim. Kalbimi sensiz atmaya zorlayarak, beni katili yaptın aşkımızın. Şimdi gardiyan, adeta bir ceza gibi çöküyor şehrimin üstüne. Merak ediyor savunmamı, hissediyorum. O daha sormadan ben söylüyorum. "O şehri hala  O'na yakıştıramıyorum." Susuyor ve terk etmeye başlıyor; şehrin kadar karanlık, soğuk ve ıssız hücremi.

Hiç yorum yok: