Yine şehrinin sokaklarındayım sevgilim. Bu kaçıncı gelişim
bilmiyorum. Yerin metrelerce altına gömülmüş bir mezarlık gibi geliyor metro
istasyonu. İnsanlar zombi misali gelip geçiyor etrafımdan… Ben ise;
bedenlerinin yarısı çürümüş insanlar görüyorum. Ruhsuz bir kadın, mat sesiyle
uyulması gereken kuralları sıralıyor. Dinlemeye yeltenmiyorum bile atıyorum
kendimi kapıları açılan tabutun içine… Aklımda yine, her zamanki gibi senin
sözlerin var “Belki bir gün karşılaşırız.” “Lanet olsun!” çekiyorum
ve kapanan kapıya bir tekme savuruyorum. İnanır mısın kimse dönüp bakmıyor
bile! Bu şehir ruhlar denizi gibi geliyor bana. Her tarafta kaybolmuş ruhlar
görüyorum. Sanki yüzyıllar öncesinden kalmış yansıma gibi siluetler… Taze kan
arayan vampir gibi seni arıyor gözlerim. Sağımdan, solumdan, içimden gelip geçiyor
insanlar. Aklıma öyle bir şey geliyor ki yüreğim sıkışıyor. Aynı kadın yine bir
şey diyor. Sonra kapılar açılıyor. Nefes alma içgüdüsüyle atıyorum kendimi
dışarıya… Fena şekilde öksürüyorum. Boğuluyor gibi oluyorum. Hani derler ya
biri sanki kalbimi boğuyor gibi, aynen öyle oluyor. Beynim nasıl bir oynuyor
bana bilmiyorum. Yarısı eksik nefeslerimin arasından “Ya” diyorum. “Ya
bu şehir seni de yuttuysa sevgilim?” Aklıma düşen dudaklarımdan
dökülüveriyor. Ruhum eziyet ediyor bedenime. Beynimde bu acımasız düşünce, kaç
basamak olduğunu tahmin bile edemediğim merdivenleri çıkıyorum. Işığa kavuşmuş kör
misali kararıyor gözlerim. Kırpıştırıyorum göz kapaklarımı. Telaşlı telaşlı
etrafa bakınıyorum; her köşeye, seni arıyorum. Yine acı gerçekle yüzleşiyorum. Yoksun! Bir kenara çöküp yüzümü
ellerimin arasına alıyorum. İçim yanıyor. Seni düşünüyorum. “Görmeyeli
o kadar çok zaman oldu ki…” diyorum. “En son saçlarını uzatacağını
söylemişti. Ya uzattıysa ya tanıyamazsam?” Kendi kendime konuşurken
endişeleniyorum. Hani olur da dediğin gibi karşılaşırsak seni tanıyamamaktan
korkuyorum. “Ya beni tanımazsan sevgilim?” diye söylenirken gözlerimden
yaşlar dökülmeye başlıyor. Çaresiz bir dilenci gibi havasına bile yabancı
olduğum şehrinin bir sokağında, üstüm başım kir içinde, kendi sözlerime eşlik
etmeye başlıyor hıçkırıklarım. Tam bu sırada tuhaf bir şey fark ediyorum.
İnsanlar öylesine gelip geçmiyor etrafımdan. Aksine gözlerimin içine içine
bakıyorlar. İçim ürperiyor. “Acaba bir
parçası mı oldum şehrinin?” diye düşünüyorum. Aklıma gözlerin geliyor.
Yüreğim kabarıyor. Hani o hiç, canlı canlı göremediğim gözlerin geliyor! Bir
kere olsun, lanet olsun bir kez olsun bana göstermekten sakındığın o gözler
geliyor gözlerimin önüne… Beni benden alıyorlar… “Bu nasıl aşk?” diye haykırıyorum
ölmüş şehrine… İsyan ediyorum. “Bir kez olsun sarılamadım be!”
diyorum. “Bir kez olsun koklamadım anlıyor musun?”diyorum. “Bir kez
olsun” diyorum hıçkırıklarım karışıyor araya “Bir kez olsun tutmadım ellerini doyasıya”
diyorum. Ellerimi açıyorum gökyüzüne doğru; hayrıkıyorum: “Nerdesin?” ayaklarım titriyor. Kendimi ayakta
tutamayacak kadar bitiyorum, hiç görmediğim siluetinin içinde… Aklımda yine
senin sözcüklerin kol geziyor. “Sana çok bağlanmışım. Şimdi fark ettim.” diyorsun.
“Melek…”
diyor dudaklarım… sesimi duymuyorsun biliyorum. Belki de en çok acı veren bu
oluyor. Izdırap gibi düşüyor sözcüklerin zihnime “Bir sarılsaydım sana doyasıya
“ diyorsun. “Keşke “ diyorum. “Belki bir gün karşılaşırız.” diyorsun
yine. Binlerce defa bana aynısını yapıyorsun. Kırbaç gibi bedenime eziyet
ediyor sözcüklerin. Etim parçalanıyor. Her yerimden etimin parçaları dökülüyor.
“Tek
istediğim” diyorum “Bir sadaka misali aşkını atıver
avuçlarıma..” Şimdi bu kadar acizim, bu kadar açım işte merhametine…
İçin acır mı şu lanet sokaktaki şu sefil halime? İç çekiyorum ve yürümeye
başlıyorum. Aklıma Sezen Aksu geliyor. “Unuttun mu beni?” diyor ve devam
ediyor… “Her şeyimi, sildin mi bütün izlerimi.
Hiç düşmedim mi aklına. Hiç çalmadı mı o şarkı? O sahil, o ev, o ada; O kırlangıç da küs mü bana…Sanırdım ki aşklar ancak filmlerde böyle.
Ben hâlâ dolaşıyorum avare. Hani görsen, enikonu divane. Ne yaptıysam olmadı, ne çare… Unutamadım, gitti ! Ey aşk neredesin şimdi? Sen de mi terk ettin beni? Ne hata ettiysem, affet; büyüklük sende kalsın, e mi. Sen de olmazsan eğer, batar artık bu gemi…”
Ben hala bilmiyorum, sana mı geliyorum
sevgili, sadece; hangi sokakta açtıysan kollarını oraya gitmek istiyorum…
Şimdi söyle sevgili “Hangi kitaplığın hangi kitabının içine hapsettin kendini? Hangi kitabı
alıp da eline okumadan bırakıyorsun? Söyle sevgili, kiminle paylaşıyorsun
hayallerini? Bugünlerde kim aydınlatıyor karanlık gecelerini? Söyle ki bileyim,
Söyle ki bileyim…”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder